Yüklüyor...
Buradasınız:  Giriş  >  Zavallı bir yok oluş  >  Okumakta Olduğunuz Yazı

ZAVALLI BİR YOK OLUŞ 6 (MANİFESTO 2)

Yazar:    /  22 Mart 2019  /  ZAVALLI BİR YOK OLUŞ 6 (MANİFESTO 2) için yorumlar kapalı

    Yazdır       Email

Özgürlük-bir birey ya da küçük bir topluluğun üyesi olarak- bireyin hayatta kalmasını belirleyecek olan ölüm kalım meselelerini kendi kontrolü altında tutması demektir. Özgürlük güç sahibi olmak demektir, başkalarını kontrol edecek güç değil, kişinin kendi yaşam koşullarını kontrol edebileceği bir güç. Eğer bir kişi-ya da büyük bir organizasyon- birey üzerinde güç sahibi ise, bu güç ne kadar toleranslı, yumuşak, iyi niyetli, müsaade edici bir havada kullanılırsa kullanılsın, bireyin özgürlüğü yok demektir. Bu noktada özgürlük ile izin vermeyi karıştırmamak lazım..

…Basının özgürlüğü sıradan bir vatandaş için bir birey olarak pek az önemlidir. Medya genellikle sisteme entegre olmuş olan büyük organizasyonlarca kontrol edilmektedir. Biraz parası olan birisi de bir şeyler bastırabilir, ya da internette görüşlerini yayabilir. Ama kişinin ortaya koymuş olduğu görüşleri, medya tarafından üretilmekte olan inanılmaz miktardaki malzeme tarafından ezilip arada kaynayıp gidecek ve hemen hiçbir pratik etki yaratmayacaktır. Demek ki, pek çok birey ya da küçük gruplar için toplumu sözle etkileyebilmenin bir yolu, oluru yoktur. Örneğin bizim durumumuzu ele alın, eğer terörist faaliyetlerde bulunmasaydık, o zaman bu yazdıklarımızı medyaya kabul ettirebilmemizin hiçbir yolu olmayacaktı. Zaten eğer kabul edip yayınlamış olsalardı da, gene de okunup gerekli etkiyi yaratmayacaktı, çünkü evde oturup, medya tarafından üretilmekte olan eğlence programlarını izlemek, böyle bir makaleyi okumaktan zevklidir. Mesajımızı topluma aktarabilmek ve kalıcı bir etki yaratabilmek için, insanları öldürmek zorundaydık. *1

../.. Her ne kadar tıbbın diğer teknoloji alanlarından ayrı olarak da geliştirilebileceğini varsayabilirsek de, sadece geliştirilmiş tıp bile kendi içinde bazı şeytanlıklar getirecektir. Örneğin, diyelim ki şeker hastalığına bir çare bulundu. Bu durumda şekere yatkın genlere sahip insanlar üremeye devam edecek herhangi başka bir birey gibi üremeyi sürdürebilecektir. Diyabete karşı olan doğal seçilim mekanizması çalışmayacak, bu gen tüm topluma yayılacaktır. (Bu durum şu anda bile kısmen geçerlidir, şeker hastalığı insülin kullanımı ile kontrol altında tutulabildiği için) Genetik bozunma sonucunda, çeşitli hastalıklar daha kolay yayılma olanağı bulacaktır. Çözüm, insanın ileri derecede genetik mühendisliği konusu edilmesindedir. Bu sürecin sonunda insan artık doğanın, şansın ya da tanrının (hangisine inanırsanız) yarattığı bir varlık değil, üretilmiş bir ürün olacaktır.

Eğer şu anda ‘büyük devlet’in yaşamınıza çokça karıştığını düşünüyorsanız, azıcık bekleyin, devlet çocuklarınızın genetik yapılarını belirlemeye başlayıncaya kadar! Tabii bunun sonucunda insan, tamamen tasarlanmış bir ürün haline gelecektir, çünkü genetik olarak oynanmamış bir insanlık mümkün olamayacak, böyle bir şey riske edilemeyecek kadar tehlikeli ve ölümcül olarak algılanacaktır. *2

Bu gibi sorunların yanıtı, tıp etiğinde yatar. Ne var ki, bu konuda etik kurallar çözüme yardımcı olamayacak, tersine durumu daha da güçleştirecektir. Genetik müdahalelerle ilgili etik kuralları büyük olasılıkla insanların genetik yapılarının düzenlenmesi olarak ortaya çıkacaktır. Bir gün (büyük olasılıkla üst orta sınıftan bireylerce) şu ve şu uygulamaların genetik mühendisliği açısından ahlaka uygun olduğuna, şunların da uygun olmadığına karar verilecek, böylelikle kendi ahlaki değerlerini toplumun genetik yapısı üzerinde etkin kılmış olacaklardır. İstenirse demokratik bir karar oluşturulsun, eninde sonunda bir biçimde davranmanın doğru olduğunu düşünenler, kendi görüşlerini toplumun böyle düşünmeyen bir azınlık grubu üzerinde empoze etmiş olacaklardır. *3

Aslında özgürlüğü koruyacak olan tek etik kural ‘insanlar üzerinde hiçbir genetik oynamanın yapılamayacağı’ kuralıdır. Ancak, teknolojik bir toplumda böyle bir kuralı uygulamaya olanak yoktur. Gen mühendisliğinin akla hayale sığmayan olanakları, insanlığın bütün istediklerini verebilecek potansiyeli, bedensel ve ruhsal hastalıkları yok edici özellikleri ile karşı konulmaz bir konu olacağı şüphesizdir. Sonuçta gen mühendisliği pek çok çeşitli alanlarda kullanılacaktır, ancak bu kullanımların tümü global endüstriyel teknolojik sistemin talepleri doğrultusunda olacaktır.

Teknoloji ile özgürlük arasında kalıcı bir uzlaşı sağlamak mümkün değildir. Teknoloji çok daha kuvvetli bir sosyal güçtür ve sürekli tekrarlama yoluyla özgürlüğe geri adımlar attırmaktadır.

Şimdi de neden teknolojinin özgürlükten daha kuvvetli olduğuna bakalım;

Önceleri özgürlüğü kısıtlamadığı düşünülen bir teknolojik gelişme, ilerleyen zamanla çok da kuvvetle özgürlüğe darbe vurur bir hal alabilmektedir. Örneğin motorlu taşımayı ele alalım. Yürüyen bir adam, önceleri istediği yere, istediği hızda, herhangi bir trafik kuralı gerekmeksizin teknik destek sistemlerinden bağımsız olarak gidebilirdi. Motorlu araçların ortaya çıkışıyla, bunların insanın özgürlüğünü artırdığı düşünüldü. Yürüyen adamın özgürlüğünü kısıtlamadı, istemeyenler almak zorunda kalmadı, isteyip de alanlarsa yaya adamdan çok daha hızlı gidebildiler. Zamanla hareketlerin düzenlenmesi, hızların denetlenmesi, trafik yasaları vs kaçınılmaz oldu. Tabii ehliyet işlemleri, sürücü kursları, sigorta, bakım giderleri ve bunun gibi pek çok unsur insan üzerinde etkili olmaya başladı. Sonunda motorlu bir taşıt sahibi olup olmamanın isteğe bağlı olmadığı dönemlere gelindi. Motorlu taşımanın mümkün olması sonucunda şehirler buna göre yapılandı ve insanlar işe gitmek, alışveriş vs için motorlu taşıta mutlak gereksinim içinde oldular. Araba almayanlar ise toplu taşıma araçlarını kullanmak durumunda kaldılar, ki bu durumda araba kullanırken elde ettikleri özgürlüğü de bulamaz oldular, çünkü toplu taşıma araçlarının hareket programı ve durak sistemine tabi yaşamak mecburiyetinde kaldılar. Yayanın bile özgürlüğü kısıtlandı, şehir içinde yürürken sık sık durup, asıl amacı arabaların hareketini düzenlemek olan trafik ışıklarını beklemek zorunda. Kırlık alanlarda yol kenarında yürürken de gürültüden rahatsız, yaşam tehlikesi ile yürümekte. Basit bir örnekten geldiğimiz yere dikkat ederseniz, herhangi bir değişikliğin isteğe bağlı olmaktan çıkıp sonuçta kullanımını zorunlu kıldığını görüyoruz.

Teknolojik gelişme bir bütün olarak özgürlük alanımızı daraltmanın yanı sıra, her yeni gelişme de arzu edilir bir biçimde ortaya çıkmakta. Elektrik, kanalizasyon sistemi, uzun mesafe haberleşmeler vs.. kim bugünkü gelişmiş teknolojik toplumu oluşturan bu teknolojilere karşı çıkabilir ki? Mesela telefonun ortaya çıkmasına karşı çıkmak, absürd olurdu. Pek çok avantaj getirdi, hiçbir dezavantajı da yoktur. Ama cep telefonunun ortaya çıkmasıyla durum yine farklılaştı. Nereye ne zaman gittiğimiz, ilgi alanlarımız, hangi internet sitelerine girip çıktığımız vs artık her adımımızın takip edildiği, kameraların hacklendiği, mikrofonlarıın, telefon kapalıyken bile açılıp bir dinleme cihazı gibi kullanılabildiği dönemlerde yaşamaya alışmaya çabalıyoruz. Daha önce açıkladığımız gibi, tüm bu tür gelişmeler günümüz ortalama insanının kaderini kendisinin, ya da akrabaları veya komşularının elinden almış, hiçbir şekilde etkilemek olanağını bulamayacağı politikacılar, büyük firmalar, yöneticiler ve uzak, anonim teknokrat ve bürokratların ellerine bırakmıştır.’ Yine cep telefonu kullanımından bir örnek vermek istiyorum. Bir sorununuz olduğunda bir çağrı merkezini aradığınızı düşünün.. Neredeyse hiçbir zaman gerçek bir insanla karşılaşamazsınız, karşılaştığınız gerçek insanlarınsa ne kadar insan, ne kadar papağan oldukları da ayrı mesele. Konunuzda ne denli haklı olursanız olun, sonuç hep büyük kurumların istedikleri şekilde oluşmakta. Girdiğiniz bir abonelikten çıkamazsınız, yeterli hizmet alamasanız da almış gibi ve almış kadar para ödemek zorunda bırakılırsınız vs.

Bu noktadan sonra Kaczynski yakın bir zaman içinde teknolojik sistemin ekonomik nedenler ve çevre sorunları nedeniyle ciddi sıkıntılara gireceğini söylüyor. Sonra da işte bu zayıf dönem başladığında teknolojik gelişmelerin tamamından vazgeçip, teknolojik sistemin toptan yıkılarak yok edilmesini öğütlüyor. Eğer tam da bu dönemde bu iş başarılamazsa, teknolojik sistemdeki hastalığın biraz iyileşir gibi olup, ilk güç kazandığı anda, derhal, sahip olduğumuz ve elimizde kalmış olan özgürlüklerin son kırıntısına kadar tamamını yok edeceğini iddia ediyor. Sistemi sonlandırabilmek için tüm fabrikaların yıkılmasını, tüm teknoloji kitaplarının yakılmasını öneriyor.

‘Teknolojik toplum insanları mutsuz eden nedenleri ortadan kaldırmak yerine onlara antidepresan ilaçlar veriyor. Aslında antidepresanlar gerçekte tahammül edilemeyecek kadar kötü olan sosyal ortamı kişinin katlanabilmesini sağlamaya yönelik olan ilaçlardır. (Depresyonun genellikle genetik olduğunu biliyoruz, burada söz ettiğimiz depresyon çevre şartlarına bağlı olarak gelişen tip depresyondur.)

Sistem aniden çökecek olursa, büyük olasılıkla çok sayıda da insan ölecektir. Çünkü nüfus öylesine fazla artmıştır ki, gelişmiş teknoloji olmaksızın bu kadar insanı besleyebilmek olanaksızdır.

İnsanlara şeref ve özgürlüğün önemini anlatabilmek lazım. Çoğumuz için özgürlük ve şerefli bir yaşam, uzun bir yaşamdan ya da acı çekmeyi engellemekten önemlidir. Zaten hepimiz gün gelip öleceğiz, bir neden, bir amaç için savaşarak ölmek, amaçsız ve boş bir hayat yaşamaktan iyidir. 200 yıl önce bize endüstriyel devrimin insanları özgürleştireceği, insanları zenginleştireceği, herkesi mutlu edeceği söylenmişti, ama bugün durum hiç de böyle olmadı.’

 

*1 Kaczynski, burada kendi işlediği cinayet ve teröre kulp takmaya .çalışıyor. Ancak, eğer elinde olanak olsaydı ihtimal ki bir atom bombası da kendisi atıp, yeryüzünden silinmemesi için çalışmakta olduğu insanı kurtarmak için insanı yok edebilirdi!!

*2 Burada da tohumundan bir daha bitki yetiştiremediğimiz biber, domates gibi bitkiler geliyor akla. Yani insan öyle bir noktaya gelebilir ki, belki de bir daha doğal yollarla üremesi bile mümkün olamayabilir.

*3 Kaczynski buradaki yorumunu sonucun muhakkak genetik mühendisliğinin kazanacağını varsayarak yapıyor. Oysa tersi de olabilir, ama bu defa da yine bir çoğunluğun kendi görüşünü bir azınlığa empoze ediyor olacağını göz ardı ediyor. Ayrıca kendisi her türlü teknolojik gelişmeyi kaldırıp çöpe atmakla kendi görüşünü empoze etmiş olmuyor mu?

Facebook Comments
Paylaşmak ister misiniz?
    Yazdır       Email