Yüklüyor...
Buradasınız:  Giriş  >  Kelimeler  >  Okumakta Olduğunuz Yazı

DEKADANS ?

Yazar:    /  27 Mart 2020  /  DEKADANS ? için yorumlar kapalı

    Yazdır       Email

Haydi yine kelimelere dönelim.. “Ekşi” iyi bir kaynak, şöyle diyor:

“Fransızca kökenli”,

“Çürüme, ahlaki çöküntü”..

Katılırım.. Sefahat ve sapkınlıkla ilişkilendirilir temelde, ama sadece ahlakla sınırlı değildir benim kafamda, her türlü çöküş, psikolojik, ekonomik, ne bileyim hatta belki fizyolojik çöküş bile..

Günümüz Corona zamanları… o perspektiften bakmaya çalışalım “dekadans”a…

Kafalarımızı kuma gömüp, sadece sağlığa , hatta muhtemelen özelde kendi sağlığımıza odaklandık. Gördüğüm kadarıyla işin ekonomik ve sosyal tarafını irdeleyen pek az kimse var. İyi de, bu 2-3 aylık “evde kal” geyiği nasıl geçecek, hele ondan sonra ne olacak??

Küçük bir grup olarak, bu günlerin nasıl atlatılabileceğini, neler yapılması gerektiğinin, bu salgından sonra, özellikle ekonomik anlamda nasıl bir dünyaya sokağa çıkacağımızı anlamaya çalışıyoruz. Tepemize yağmur gibi, dolu gibi binlerce gerekli gereksiz virüs videosu yağıyor. Gerçeklikten koptuk, sadece rakamlar, anlamlı anlamsız, gerekli gereksiz muazzam bir bilgi bombardımanı altında, her şeyi okumaya, her şeyi öğrenmeye, canımızı nasıl kurtaracağız diye düşünmeye çabalıyoruz.. okuyoruz, izliyoruz, düşünmüyoruz-ama düşünür gibi yapıyoruz.. Bize dayatılan materyalle oyalanıyoruz.

İki konu kurcalıyor kafamı, bu gün… ve yarın… Gördüğüm kadarıyla, bu gün için iki tip insan var, birinci grup, tuzunun kuru olduğunu düşünenler, ikinci grup da, tuzu asla kurumamış olanlar.. Kuru olduğunu düşünenler, evlerine kapanıp, kredi kartları ile alışverişlerini yapıp, “bana dokunmayan yılan, bin yaşasın” duygusunda, aldırmaz, umursamaz bir sersemlik içinde, uykulu gözlerle televizyon seyrediyorlar. Sosyal medyada buldukları malzemeleri paylaşıp, iletişim peşindeler..

Tuzu kuru olmayanlar.. .bir kısmı sokağa çıkamıyor, ,bir kısmı, mecburiyetten çıkmak zorunda ve şüphesiz ki, hepsi yarınından çok endişeli, elinde kalan paranın ne kadar daha dayanacağının hesabında.. Ve hakikaten çaresizlik içinde bunalıyor.

Belediyeler ve valilikler, geçici bazı desteklerle, günü kurtaracak yardım kolileri ile bir yandan popülizm, bir yandan propaganda peşinde, sinekten çıkabilecek yağı hesap etmekteler. Süpermenler, “zavallı ve çaresiz” insanlara “yardım”! eli uzatıyorlar.. Kahramanlaşmak peşinde, ve kameralar önündeler hep, ne kadar vicdanlı, ne kadar düşünceli ve “halkçı” olduklarını ispat etmek istiyorlar, ve tabii, herkesin bunu görmesini! Avuç açmaya, onurlarını teslim etmeye mecbur bırakılmış kitleler ezik ve hasta, yardım minibüsleri önünde sıra olmuş, el uzatıyorlar.. umuyorlar, bekliyorlar, kadınlar çocuklar.. ayakta terlikler, sırtta hırkalarla, kollarını kavuşturmuş.. üşüyorlar…

Acaba diyorum, şu ara sokaktaki küçük lokantada çalışan, garson delikanlı ne yapıyor şimdi? Asgari ücret alıp, bahşişlerle hayatını idame ettirmeye çalışan o garson, sanayideki araba boyacısı, sokaktaki dilenci, işportacı, mahalledeki kasap, bakkal vs.. Sokaktaki dilenci evet! Herkesin bir işi var, herkes bir emek çekiyor günlük kazancı için, dilenci de.. Onun da bir hakkı var; kurdun, kuşun hakkı gibi, ve o da sokağa çıkamadığında, çıkıp da kimselere rastlayamadığında, nasıl olacak? Ve kırtasiyeci, ve lokantacı ve inşaat işçisi ve ve ve…

Başımızdaki iş bilmez kötü ve kötücül yönetim, kendi sonunu da getirecek olan bu çöküş için bir paket açıkladı aklı sıra.. İnşaat KDV’si vs gibi komik derecede acaip ve gereksiz unsurlardan oluşan bir paket.. Onları ciddiye bile almıyorum artık. Peki ama, ne yapılmalıydı? Baştan beri düşündüğüm şu, şöyle ya da böyle bu depremin bütün bedelini, toplum olarak ödeyeceğiz. O halde yapılması gereken şuydu, tüm esnaf ve sgk’lı çalışanlara en az asgari ücret tutarında bir para, ziyanı yok, gerekiyorsa para basarak ödenmeliydi. Küçük esnafın kirası, elektrik su parası, kişilerin aylık cep telefonu faturaları da dahil karşılanmalıydı devlet tarafından. Böylelikle, toplum işte o gerçek “dekadans”ı yaşamadan, muhakkak ki fakirleşmiş olarak, ama vahşet olmadan, hukuksuzluk başlamadan, insanlar onurlarından vaz geçmeden atlatılabilirdi bu sıkıntı. Ama bizde devlet, devlet değil, köleleşmiş vatandaşından sürekli para alan, karşılığında da neredeyse hiçbir şey vermeyen bir ucube yapı. Geçelim..

Şöyle düşündüm, bütün ülkeler, üretemedikleri bu 3-4 ay için, kamu kaynakları ile halkı finanse edecekler, (Trump bile karşılıksız 1000-3000 USD dağıtmayı planlamakta) yani her merkez bankası para basacak ve piyasaya sürecek.. yani dünyada bir “devalüasyon” olmayacak bence. Herkes karşılıksız para üretecek olursa, göreceli olarak bir şey değişmeyeceği için, kimsenin parası değer kazanmayacak ya da kaybetmeyecek diyebiliriz kabaca bakarsak. Peki enflasyon ne olur.. orası biraz karışık ve fazla teknik tartışmalar gerekiyor, bu yazıya konu olmasın.

Benim demek istediğim, bundan 3 ay sonra, farklı ve belki de daha vahşi, daha acımasız bir ülkede, daha fazla karmaşa içinde bulacağız kendimizi. Yönetimler (hepsi değilse de en azından bizimkisi) sertleşecek, toplumlar (hepsi değilse de en azından bizimkisi) yoksullaşacak.. Sosyal ilişkiler yara alacak, zor zamanlar gelecek. İşin fenası pek hazırlığımız da yok.

Bilmediğimiz, bilsek de pek kullanmadığımız eski bir kelimeyi, istemesek de öğrenmek zorunda kalacağız.. Dekadans….

Facebook Comments
Paylaşmak ister misiniz?
    Yazdır       Email