Yüklüyor...
Buradasınız:  Giriş  >  Zavallı bir yok oluş  >  Okumakta Olduğunuz Yazı

ZAVALLI BİR YOK OLUŞ 2

Yazar:    /  18 Mart 2019  /  ZAVALLI BİR YOK OLUŞ 2 için yorumlar kapalı

    Yazdır       Email

Theodore Kaczynski’nin 35.000 kelimelik oldukça uzun yazısı, sıradan bir insanın anlayabileceği kadar basit olmaktan uzak. Ancak, gene de, bazı bölümlerde, ortalama eğitim almış bir insanın anlayabileceği kadar yalın bir dille, son derece berrak bir anlatımla ortaya konulmuş enteresan düşünceler var. Bu bölümde de işte bu fikirlere göz atacağız. Bu mini dizimizin ilk bölümünde konuk ettiğimiz Bill Joy’un görüşlerini derinden etkilemiş olan Theodore Kaczynski, sadece Joy’u değil bu gün konu ile ilgili fikri olan pek çok bilim adamı ve bilim felsefecisini de etkilemiş ve dünya üzerinde hatırı sayılır sayıda taraftar bulmuş. Manifesto gerçekten çok uzun olduğu için, okuyucuyu sıkmamak adına içinden önemli olduğunu düşündüğüm bazı bölümlerle sınırlı kalacak bir bölümü yayınlamayı uygun buldum. 47. paragraftan başlayarak önemli gördüğüm bölümleri bu yazı dizisine dahil ettim.

Theodore Kaczynski, çoğumuzun bildiği, ama çoktan unuttuğu bir isim.. 1996 yılında bu ismi çokça duymuştuk.. Ama o zamanlar olayı tam olarak anlamamış, değerlendirememiştik. Bu nedenle de unuttuk gitti bu son derece ilginç öyküyü…

1942, 22 Mayıs’ta Chicago’da doğdu. Her türlü ilaca karşı dehşetli bir alerjik reaksiyonu vardı bünyesinin. Küçük yaşlarda uzun bir süre hastanede yatırılması ve izole edilmesi gerekmişti, anne babası tarafından dahi, görülmesine izin verilmemişti. Belkide, bu uzunca süre için dokunulmamak ve kucaklanmamak sonunda, bir zamanlar mutlu bir bebek olan Theodore asla bir daha aynı kişi olamadı..

Chicago’nun bir dış mahallesi olan Evergreen Park’da geçen çocukluğu sakin ve mutluydu. Annesi, bu büyük oğlunun içindeki merak ve ilgi ateşini yakmak ve ateşi canlı tutabilmek için yanına oturur, birlikte Scientific American gibi bilimsel dergiler okurlardı. Eski bir komşu olan Dorothy O’Connell, Ted daha 12 yaşındayken, “Matematikten Kalkülüs’e” isimli bir kitap okumakta olduğunu anımsıyor.

O dönemdeki komşular, çocuğun parlak zekasının kolaylıkla göründüğünü, ancak sosyal becerilerinin de bir o kadar yetersiz olduğunu söylemişler.. Karşılaştığı komşulara asla günaydın demeyen, herhangi bir şey konuşmak ya da söylemek için asla girişimde bulunmayan bir çocuk.. Daha küçükken büyüyüp, adeta yaşlı ve olgun bir adam olmuş olan bir çocuk. Diğer çocukların pop ya da rock dinledikleri bir ortamda, içinde matematiksel mükemmellik ve simetri olduğunu düşündüğü Vivaldi ve Bach gibi klasik müzik eserleri dinleyen bir çocuk.

Öylesine parlak bir zekası var ki, 1958’de, 16 yaşındayken, üst üste iki sene sınıf atlamış Kaczynski. Ve daha sonra 20 yaşında Harvard üniversitesi Matematik bölümünü bitirmiş. Ardından da master ve PhD gelmiş. Hocaları onu diğer matematik uzmanlarını yıldıran karmaşık eşitlikleri kolaylıkla çözüveren parlak bir öğrenci olarak hatırlıyorlar, ancak sosyal olarak, yalnız…

1967 yılında Berkeley’de matematik hocası olarak göreve başlamış ve 1969’da herhangi bir sebep göstermeksizin okuldan ayrılmış. Bölüm başkanı John Addison’ın dediğine göre, Kaczynski bu günlerde kendisine matematiği bırakacağını ve aslında sonrasında da ne yapmak istediğini pek bilmediğini söylemiş. Bu sakin ve dingin adamı, bu garip fikrinden vaz geçirmek için çok çabalamış diğer hocalar, ama Ted kararını değiştirmemiş. Addison bir de Kaczynski’nin adeta patolojik düzeyde utangaç ve içine kapalı olduğunu anlatıyor. Fakülte başkan yardımcısı Calvin Moore’da Ted’in hazırladığı etkileyici tezi ve bilimsel makaleleri anımsadığında, ‘Eğer kalsaydı, okulda çok ilerler ve fakültenin saygın bir öğretim elemanı olurdu’ diyor.

Theodore, üniversiteden ayrıldıktan bir yıl sonra, kardeşi David ile birlikte Lincoln Montana’da bir arazi alıyor, bu araziye 3mt x 4mt ölçüsünde ahşap bir kulübe çakıyor, ve elektrik, su ve hatta tuvaletten bile yoksun bu ilkel barınakta yaşamaya başlıyor tek başına. Çoğunlukla işsiz, yılda sadece birkaç yüz dolar ile geçiniyor. Isınmak için ormandan ağaç kesiyor, et için geyik avlıyor, sebzeleri bahçesinde yetiştiriyor ve bir miktar da çarşıdan aldığı konserve balık vs ile besleniyor… Zaman zaman gerekli olan kasaba ziyaretleri için eski bir bisikleti var, bunu kullanıyor, Kasabadakiler onu, zincire takılıp durmasın diye hep sağ paçası bir lastikle bağlanmış olarak hatırlıyorlar. Montana’nın aşırı soğuk kışlarında, bisikletinin tekerleklerine doladığı bir de zinciri var, böylelikle karda kaymadan gidebiliyor. Bisikletle gelinemeyecek kadar kötü koşullar olunca da, ille de kasabaya gitmesi gerektiğinde, bir posta arabasına otostop yaparak gidip geliyor kasabaya. Aslında Theodore Kaczynski’nin köye gelmesi yılda toplam beş, bilemediniz altı kez gerçekleşen bir hadise.

Kasabadaki esnaftan Teresa Brown ‘nazik, utangaç, çok şeker..’ diye tanımlamış. ‘Asla şüphelenilecek birisi değildi. Hep yalnızdı, Hiç arkadaşı olduğunu sanmam, hiç işi de yoktu sanırım.. işte, orada dağda oturan zavallı bir münzevi.. hepsi bu..’ Kütüphane görevlisi Linda’nın söyledikleri de ilginç, ‘Çok yüksek bir eğitimi vardı, benim okuyabileceğim seviyenin çok çok üzerindeydi. Edebi eserler okuyordu. Zaten istediği kitapların çoğu bizde yoktu ve bunları başka kütüphanelerden getirtmek zorunda kalıyorduk. Kitapları geri getirdiğinde sorardım, bunları okuyup anlıyor musunuz diye.. Ben denemiştim, kesinlikle anlayamıyordum..’

Montana’da oturmakta olan Karen Potter, (kasabadaki Blackfoot marketinin sahibi) ilk kez onunla karşılaştığında konuşmaya çalışmış. İlk izlenimi bu adamın insanlarla nasıl iletişim kuracağını bilemeyen, bunu beceremeyen bir sanatçı olduğuymuş. Birlikte ekmek yapımı, ev işleri ve sağlık konularından bahsetmişler. Kaczynski’nin özellikle ekmek pişirmek konusundan hoşlandığını hatırlıyor. Bu sohbetler genellikle dostça ve zevkli geçmiş, genellikle bu çevrede yaşamaya bir şekilde itilmiş olan diğer insanlardan farklı hiç bir şey algılamamış Potter. Tabii Kaczynski hemen hiç bir zaman özel yaşamı ile ilgili konuşmamış. ‘Sanıyorum tanımanın bu denli güç olması nedeniyle bir çekime kapılmıştım. Örneğin, matematik hocası olduğunu öğrendiğimde çok şaşırmıştım, çünkü bir keresinde bir fatura ile ilgili anlaşmazlığımız olmuştu ve ben haklı çıkmıştım, çok utanmıştı.. Çok tatlıydı..’

 

Tüm kasabada, onun hakkında konuşabilecek kadar tanışıklığı olan az sayıda insanın ortak bir düşüncesi vardı, aralarında otuz yıla yakın bir süre yaşamış ve gene de bir yabancı olarak kalmayı becermiş birisiydi .. Vitamin aldığı eczaneden asla torba ya da kağıt poşet vs istemez, hep yanında getirdiği kumaş heybeye koyardı. Zaman zaman komşu araziye gidip, komşusuna o günün günlerden ne olduğunu sorduğu olurdu. Ara sıra bu komşusuna yabani otları öldürmek amacıyla yaptığı ilaçlamaları kendi arazisine doğru yapmamasını, lenf kanserinden ölmek istemediğini söylüyor. Uzun kış dönemlerinde hemen hiç gören olmazmış onu, tek odalı kabinden dışarı bile çıkmazmış neredeyse… Hatta gitmiş olsa, kimselerin haberi olmazdı diyor komşuları..

Ted, aile fertlerinden; eğer kendisine yolladıkları mektupta, önemli bir bilgi varsa, pulun altına bir kırmızı çizgi çizmelerini istemiş. -böylelikle daha erken zaman ayırıp okuyacakmış-aksi halde mektup gelse bile-kendisi için uygun olan zamana kadar bir köşede beklermiş mektuplar! 1990 yılında pulun altı kırmızı ile çizili bir mektup, gerçekten de gelmiş. Babası intihar ettiğinde.. Ne var ki, bizim münzevi buna çok bozulmuş, çünkü ona göre böyle bir mektup ‘acil’ önem arz etmiyormuş. Haziran 1990’da küçük kardeşi David’in evlenmesi üzerine, kendisine yazdığı bir mektupta, büyük harflerle bir daha ne David’i ne de ailenin herhangi bir diğer ferdini görmek ya da duymak istemediğini kesin bir dille ifade etmiş.

1978 yılında, kardeşinin gözlemci olarak çalışmakta olduğu bir kauçuk fabrikasında işe başlamış, ne var ki burada rastladığı bir kıza hafiften tutulur gibi olmuş, ancak kız bu ilişkiyi istememiş ve kendisini refüze etmiş, sonra da Ted biraz ısrarlı davranıp iş yerinde huzursuzluk çıkınca, kardeşi tarafından işten atılmış.. Sonra da 1979’da tekrar kulübesine geri dönmüş.

 

Annesi (Wanda) halen New York’ta oturuyor. Hem anne, hem de baba, çocuklarıyla çokça konuşan, onlara eğitimin değeri, doğru olanın yapılması gibi konularda sürekli nasihatler veren, ilgili, sıcak insanlarmış. Hiçbir zaman sıkı disiplinci insanlar olmamışlar, zaten bu hiç gerekmemiş de, çünkü iki çocukları da ne toplumda ne de okulda, asla sorun çıkarmamışlar.

İnsanlık tarihinin en uzun ve en pahalı kelle avına konu olmuş olan, yaşam hikayesini yukarıda kısaca konu ettiğimiz bu değerli matematikçi, 1998 yılı 22 Ocak’ında üç kez idam ve 30 yıl hapis cezası almış ve ceza, asla affa uğramamak kaydı ile ömür boyu hapis olarak değiştirilmiş…

Kaczynski kimdi? Ne yapmıştı da üç idam ve otuz yıl hapse mahkum olmuştu?

Facebook Comments
Paylaşmak ister misiniz?
    Yazdır       Email